Işın’ın Işığında
Değişir mi?
Bugüne ait ne varsa birer palavradan ibaretmiş gibi, hep aynı şeyi söyler O. “Eskiden kolestrol mi vardı ?”
“Eskiden stres mi vardı ?” Sizden işittik biz o kelimeyi.” Eski hep güvenilir ve doğru; yeni hep düzenbaz ve yanlıştır O’na göre. Düne ve dünden belleğine yer etmiş olan bilgilere bağlı görünse de içten içe yenilikçiliğe karşı öykünme de hissederim ben O’nda. Bir sihirbazı izler gibi hayranlıkla bilgisayarımı seyrederken yakaladığım zaman veya meraklı parmaklarla cep telefonumu kurcaladığına rastladığımda. Geçmişe duyduğu özlem bir yana, bu olağanüstü gelişime duyduğu hayranlık bir yanadır. O kim mi ? O benim babam.
Geçenlerde durduk yere bir soru sordu bana: Türkçe’nin gülümseyen yüzü kim ? Soruya soruyla karşılık verirsem acı acı çektiği “Hiiihh!” lerinden kurtulurum sandım “ Kimmiş?”
“ Hiihh! Vah benim Türkiye’m vah!” .
Hihhh den kurtulamadım. Ne zaman bu cümleyi etse , karşısında üniversite okumuş diplomalı bir cahil olduğunu söylüyor demektir. Bu hikayede de bu kişi bendeniz oluyorum. Sorulara devam ediyor.
– TRT ne zaman kuruldu?
– Ne zaman? 1960 ‘ lar da mı?
Tam tarih veremedim ya. Başını iki yana sallıyor. Bari saati söyle der gibi bir soru daha patlatıyor: Türkiye televizyon seyretmeye hangi yılda başladı?
“Aaa Valla 1960’lar olması lazım.” Dedim.
“Tam tarih! Tam tarihi bilmen lazım senin, üniversiteli olacaksınız bi de…”
“ Tamam bi yüzümü yıkayıp geliyorum, hepsini söyleyeceğim. “ Koşuyorum içeriye. Yazıyorum google a derdimi. Dönüp salona başlıyorum sıralamaya.
1968 ‘de kuruldu TRT. Türkçe’nin gülümseyen yüzü de Jülide Gülizar. Bu hafta Türkiye Türkçe’nin gülümseyen yüzünü kaybetti. Bir kadın olarak birçok “ilk” e imza atmıştı Jülide Gülizar. İlk açık havada haber okuma; ilk naklen yayın, ilk röportaj. Aslında avukattan haber spikerliği seçti. Sunucuydu, yazardı, eğitmendi aynı zamanda. Değerdi. Kendine yakışan bir ünvanla da uğurlandı. Babam alkışlayacak” sanıyorum. “Ah şu internet! diye iç geçiriyor, “Biz yetişemedik şu internete ya ben ona yanıyorum, ama ben de ölmeden öğrenmezsem…”
Her türlü bilgi bir dokunuşla elimizin altında. Her şey değişti, babam bile değişti baksanıza, bu yaştan sonra bilgisayara öğrenmeye karar verdi. Bunca yıldır değişmeyen tek şey sınavlar oldu. 30 yıl önce de gençlerin kaderini çoktan seçmeli sorular belirlerdi, bugün de öyle. 1.7 milyon genç 160 sonrada nasıl sınanırsa artık…
Hem de günümüz dünyasında. Her sınavda soru iptalleri, kopya iddiaları gündeme geliyor. Zaten çarpıklık buradan da belli.
Ben bütün bu olanları yadırgamıyorum şahsen. Kapının çapı belli. O kapıdan geçmek isteyen genç sayısı da ortadayken sınav yönteminin ve öğretim tekniklerinin sorgulanması gayet anlaşılabilir geliyor doğrusu. Haa, bir gün değişir mi ?
Umuyprum ki değişir. Çünkü evlat gibi başarılı başarısız ( tabi o 160 soruya göre ayrım yapmanın imkansızlığını yineleyerek) hepsini çok seviyorum ve dualar ediyorum kim ne isterse onu okusun diye…Artık nasıl olacaksa…
H. Işın Özdemir